NEFS
“Nefs” sözcüğü, bir şeyin iç ve dış yapısıyla ve özellikleriyle tamamını, yani öz yapısını, şahsına özgülüğünü ifade etmek üzere kullanılan bir zamirdir. (Lisan ül Arab; c:5, s:647–652)
Buna göre “nefs” sözcüğünün zamir olarak anlamı; “kendi, zatı” demektir. Nitekim sözcüğün, Kadim Arapçada ediplerce bu anlamda kullanılmış olduğunun klâsik metinlerde yüzlerce örneği mevcuttur.
“Nefs” denilince her şeyden önce “insan” hatıra gelirse de, Allah’ın yarattığı her canlı varlık bir “nefs”tir. Yani her canlının bir “kendisi, zatı; kimliği” vardır ve buna “nefs” denir.
Lisan ül Arab’ta genişçe açıklandığına göre, belirli alâkalardan dolayı bu sözcük mecaz olarak; “ruh (can)”, “nefes”, “kan”, “benlik (ego)”, “kalp (zihin)”, “iç”, “büyüklük”, “yücelik” anlamlarında kullanılmaktadır. Meselâ, “can”, “kan” ve “nefes (teneffüs edilen hava)”in de “nfs” sözcüğüyle ifade edilmesinin sebebi Lazımıyet alâkasından dolayıdır.
Çoğulu “nüfus” ve “enfüs” kalıplarıyla ifade edilen “nefs” sözcüğü, Kur’an’da tekil ve çoğul formlarıyla 295 yerde geçmiş ve hem Allah için hem de diğer canlılar için kullanılmıştır.
“Nefs” sözcüğü Allah için kullanıldığında da, sözcüğün yukarıda verdiğimiz tanımının kapsadığı özelliklerin hepsini içerir. Yani Allah’ın zatî ve subutî sıfatlarının tamamını ifade etmiş olur.
“Nefs” sözcüğünün Allah için kullanıldığı ayetler:
Maide; 116: Ve hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara ‘Beni ve annemi, Allah’ın astlarından iki tanrı edinin’ dedin?” O (İsa), Sen münezzehsin, benim için gerçek olmayan bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben onu demiş olsam, Sen bunu mutlaka bilmiştin. Sen benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise Senin nefsinde olanı bilmem. Şüphesiz Sen; gaybleri bilen yalnız Sensin, Sen!
Âl-i Imran; 28: Müminler, müminlerin astlarından kâfirleri veliler edinmesinler ve onu her kim yaparsa Allah’tan hiçbir şeyi yoktur. Ancak onlardan bir korunma yapmanız başkadır. Allah sizi nefsinden (kendisinden) sakındırır. Ve oluş / varış yalnızca Allah’adır.
Âl-i Imran; 30: O gün her nefis (kişi), ne hayır işlemişse onları önünde hazır bulur. Yaptığı kötülükleri de. İster ki kendisi ile onun (yaptığı kötülükler) arasında uzak bir mesafe bulunsun. Allah, sizi nefsinden (kendisinden) çekindirir. Şüphesiz ki Allah, kullarına çok şefkatlidir.
En’âm; 12: De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kim içindir?” De ki: “Allah içindir.” O (Allah), rahmeti kendi (nefsi) üzerine yazmıştır. Sizi mutlaka, kendisinde asla şüphe olmayan kıyamet gününe toplayacaktır. Kendilerini (nefislerini) zarara sokan kimseler; işte onlar iman etmezler.
En’âm; 54: Ve ayetlerimize inanan kimseler sana geldikleri zaman hemen: “Selâm olsun size! Rabbiniz rahmeti nefsi (kendi) üzerine yazdı. Şüphesiz sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tövbe eder ve düzeltirse; Şüphesiz ki O (Allah), Gafur’dur, Rahîm’dir.” de.
Ta Ha; 41: Ve Ben, seni nefsim (kendim) için yetiştirdim.
“Nefs” sözcüğü aşağıdaki ayetlerde ise tüm canlıları içine almaktadır:
Şems; 7, 8: nefse ve onu düzenleyene;
-ki O, ona fücurunu ve takvasını ilham etti- (ant olsun ki)
Bakara; 233: Ve anneler, çocuklarını, emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri maruf ile (geleneklere uygun olarak) bir borçtur. Her nefis (her kişi) ancak gücüne göre mükellef olur. -Çocuğu sebebiyle bir anne de, çocuğu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın.- Vârise düşen de bunun aynıdır. Eğer ana ve baba birbirleriyle istişare edip, her ikisinin de rızasıyla çocuğu memeden ayırmak isterlerse kendilerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı başkalarına emzirtmek isterseniz vereceğinizi maruf ile (geleneklere, günün şartlarına uygun olarak) verdikten sonra bunda da size bir günah yoktur. Ve Allah’a takvalı davranın ve bilin ki, Allah yaptığınız şeyleri görendir.
Enbiya; 35: Her nefis (kimliği olan varlık) ölümü mutlaka tadacaktır. Fitne olmak üzere sizi Biz, şer ve hayır ile belâlandırırız. Ve siz yalnız Bize döndürüleceksiniz.
Ankebut; 57: Her nefis (kimliği olan varlık) ölümü tadacaktır. Sonunda yalnızca bize döndürüleceksiniz.
İbrahim; 22: Ve iş bitince şeytan onlara, “Şüphesiz ki Allah size gerçek vaadi vaat etti, ben de size vaat ettim, hemen de caydım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi çağırdım, siz de icabet ettiniz. O nedenle beni kınamayın, nefsinizi (kendinizi) kınayın! Ben sizi kurtaramam, siz de benim kurtarıcım değilsiniz! Ben, önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” dedi. Kesinlikle zalimler için acı bir azap vardır!
Yunus; 15–16: Ve ayetlerimiz onlara açıkça okunduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar: “Bundan başka bir Kur’an getir yahut bunu değiştir.” dediler. De ki: “Onu nefsimin (kendimin) öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım.
De ki: “Allah dileseydi, ben onu size okumazdım ve onu size bildirmemiş olurdu. Ben ondan önce kesinlikle içinizde bir ömür kalmıştım. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız ?”
Aşağıdaki ayette ise, “nefs” sözcüğünün müfaale babından olan “yetanafes” ve “elmütenafisun” sözcükleri, işteşlik anlamıyla; “kendileşme, kimlik kazanma yarışı” manasındadır:
Mutaaffifin; 26: Onun sonu misktir. Ve yarışanlar (kimlik kazanmak için çalışanlar), işte bunda yarışmalıdırlar (kimlik kazanmaya çalışmalıdırlar).
“Nefs” sözcüğünün mecaz olarak kullanıldığı ayetler:
Tekvir; 18: nefeslendiği an sabaha ki,
Bu ayette “nefs” sözcüğünden türemiş olan “teneffese” fiilinin anlamı; “nefes aldı” demektir ki bu, insanın solunumundaki alıp verdiği havadır. Bu da insanın olmazsa olmazından olduğu için mecaz olarak kullanılmıştır. Diğer taraftan, “kan” da insanın olmazsa olmazlarından biri olduğu için, doğum kanamasına da “nifas” denir. Bu sözcük “nefs” sözcüğünün farklı bir kalıbıdır.
En’âm; 93: Ve Allah’a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı hâlde; “Bana vahyolundu” diyenden ve “Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir? O zalimleri ölümün şiddetleri içindeyken, melekler de onlara ellerini uzatmış: “Nefislerinizi (canlarınızı) çıkarın. Bugün, Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylediğinizden ve O’nun ayetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” derlerken bir görsen!
Bu ayetteki “nefs”in çoğulu olan “enfüs” sözcüğü, mecazen “canlar” anlamında kullanılmıştır.
“Nefs” sözcüğünün Arapçası ve Kur’an’cası bu olmasına rağmen, Yunan felsefe metinlerinin Arapçaya çevrilmesinden sonra “nefs” konusunda çeşitli düşünceler ileri sürülmeye başlanmış ve bu etkiyle “nefs” sözcüğü, Arapçadaki ve Kur’an’daki anlamlarından uzaklaşıp YUNANCALAŞMIŞTIR.
“Nefs” anlayışı, özellikle İbn Sina, Gazalî, İbnül-Arabî ve er-Râzî gibi düşünürlerce farklı biçimlerde yorumlanarak hakkında “İlm ün Nefs (Nefs bilimi)” adıyla bir ilim dalı oluşturulmuş ve Yunan felsefesine uygun bir “nefs” anlayışı, hemen hemen tüm kelâmcılar, mutasavvıflar ve filozoflarca benimsenmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder